Bu yazı Şükrü Çavuşay’a adanmıştır
Çok güzel bir günden ve çimenlerin canlılık ve tazelikle parladığı, Haliç’in dalgalarının usulca dans ettiği ve insanların günlük hayatlarından bir es alıp, derin bir nefesle, arkadan geçen trafiğin sesine aldırış etmeden huzur buldukları bir gün batımı manzarasından sizileri, seni selamlıyorum. Sırtımı bir ağaç gövdesine yaslıyor ve Fener Rum Lisesinin ardından batan Güneş ile hasret gidererek ofis hayatımın gerçekliğini unutmaya gayret ediyorum. Galata tarafından esen rüzgar sağ kolumu okşamak yerine adeta kolumdan tutup kalk gidelim diyor ve ben bu paragrafı bitirir iken, güneş yavaş yavaş tepenin ardından bize veda ediyor. Ve ben, demin betimlediğim manzaranın huzuru ve mutluluğu ile bu anı sizinle paylaşabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Ve Güneş, Haliç Köprüsünü aydınlatırken ben onun sıcaklığına hafif bir özlem duyarak ve keşke kapüşonlumu da giyseydim diye düşünürken derin bir nefes alıyor ve hafifçe, içten içe titriyorum.
Ve sonra diyorum ki
Oh, oh, sometimes I get a good feeling, yeah
I get a feeling that I
Never, never, never, never had before, no, no
I get a good feeling, yeah
Isınmak için, yanımda getirdiğim balyozumla biraz çalışıyorum. Yoldan geçen hafif tekinsiz gözüken 3 erkek bana selam veriyor ve beraber gülüyoruz. Sonrasında hemen solumda, Haliç’in kıyısında balık tutan bir genç kadın gözüme çarpıyor dip boyası gelmiş sarı kıvırcık saçlarıyla, ve fosforlu turuncu oltasıyla, turuncu montumu ve güneş sarısı gömleğimi tamamlayan ve aynı zamanda manzaraya enterasan bir kontrast katan bir görüntüye sahip olduğunu düşünüyorum. Ben bir sağa bir sola balyozumu çevire durayım, yine kıvırcık saçlı fakat saçını topuz yapmış arkadaşı beni çaktırmadan işaret ediyor. Fark etmemiş gibi yapıp, ısınma ritüelime devam ediyorum. Tekrar oturuyorum ve bu hikayeyi size anlatıyorum.
Gerçek şu ki bu şarkı sözü aklıma takıldı ve doğru şarkıyı bir türlü bulamadım ve beni biraz akışımdan çıkarım Google amcaya mırıldanmaya itti. Ama yine de sözlerin ve melodinin hissiyatı üzerimden gitmeden tekrar buraya dönüp yazmaya devam edebildim.
Gerçek şu ki bugün, yine, nasıl geçti anlamadım. Ancak şu anda ofiste olmanın beni ne kadar daralttığını, ve bu darlamanın göğsümde vuku bulduğunu anlayabiliyorum. Bazı günler kendimden o kadar kopuk yaşıyorum ki, şu an gibi anda olduğum zamanlar bana, bir oyun karakteriymişim gibi hissettiriyor. Ellerimin kollarımın çok farkında oluyorum ve bedenim bir tuhaf hissettiriyor, sanki bedenim ve zihnim uyuşmuyormuş gibi.
Ve bu hisleri yaşarken, derin nefesler alarak vücut ısımı yükseltip, titremenin ve bu ayrı hissedişin önüne geçmeye çalışıyorum. Sanırım daha sıcak bir yerden devam etsem daha iyi olacak.
Haliç’in bu saatteki manzarası gerçekten sürreal bir güzellikte. Dalgaların uzak ufuktaki günbatımının turuncusuyla boyanması hayata ayrı bir berraklık katıyor. Her şey çok net, her şey çok temiz.
Beton, topraktan daha sıcak.
Hayatı seviyorum fakat bazen neden bu güzelliklerden kendimi mahrum bırakıp kendimi bir karanlığa mahkum ediyorum bilmiyorum. Bu gibi anlar, bana hayatın yaşamaya değer olduğunu ve bir gülümsemenin binlerce içi ısıtabileceğini bana hatırlatıyor. Hayat güzel, ben güzelim her şey güzel hissi yüzümde hafif bir tebessümle, ve Haliç’in sürreal manzarasına bakan gözlerimde ufak bir kaç damla yaş ile vuku buluyor. “Kendimi seviyorum” diyorum içimden. Benim ilacım bu gibi anlar. Ve bu güzelliği içime her nefesle çekiyorum ve anımsamak için gözlerimi kapatıyorum. Bu sıcak hissin, Haliç’in dalgaları gibi, içimde ki ateşin aydınlığıyla dans etmesine izin veriyorum. Ve zoraki bütün endişelerimin benden çok uzakta olduğunu hissediyorum.
Karnım tok, sırtım pek hayatımın güzelliğine şükrediyorum ve umutla geleceğe, ve karşı kıyıdaki spot ışıklarına bakıyorum. Hayatımın güzelliği karşısında şaşkınlığa uğruyorum. O kadar karanlığın aydınlanabilmesi, bir bahar akşamı methedilen Haliç manzarasıyla mı olacaktı? Komik ama hüzünlü geliyor.
Sanki kuyuya bakıp beni aşağı çekenin kendi acı bedenim olduğunu fark etmek gibi bir his.
Ve bir anda bu transtan çıkıyorum. Yoldan geçen kel bir adam sen adın Şükrü mü diye güler yüzle soruyor bana.
Şükrü Çavuşay.
Şükrü Çavuşay ismi sanki bir büyünün tellafuzuymuş gibi içimde dalgalanan bu hislerin kahkahalar ile salıverilmesini sağlıyor. Ve ben gülüyorum; geleceğe, kendime, bugün konuştuğum bütün insanlara ve hikayemin bir parçası olan herkese gülüyorum.
Kıvırcık saçlı kıza, Ankaralı dostlara, Tekinsiz Üçlü’ye ve yoldan geçen bebeğe gülüyorum. Ve Şükrü Çavuşay’a teşekkür ediyorum. Bu gece onsuz olmazdı.
Ve ben bu anın büyüsünde, bu anlatıyı bitirmek istemezken, geride bırakmak istemezken, bu titremeyi ve anı geride bırakıp; yarattığı dalgaları içimde taşıyarak sizlere veda ediyorum.
İyi ki varsınız ve İyi akşamlar.
41°01’42.2″N 28°57’21.9″E
21 Nisan 2025 20:33
Ps: Şarkıyı buldum: Pretty Lights – Finally Moving
Leave a Reply